19 Kasım 2008 Çarşamba

Müsait Bir Yerde İnecek Var.-2-

Yaşamak büyük bir çaba gerektiriyor. Büyük bir ciddiyetle yaşıyoruz. Kimi zaman şikayetlensek de dört elimizle sarılıyoruz hayata. Hertürlü doğum kontrolünü denemesine rağmen gebe kalmış bir kadının son çare kürtajdan önce denediği tüm düşürme yöntemlerini deniyor doğa.. ama biz rahme dört elle tutunmuş dölüt gibi sarılıyoruz bulabildiğimiz her dala...
Burun kıvırarak yaşıyoruz. Karşımıza çıkan her olumsuzluğa rağmen devam ediyoruz dizlerimizin üstüne doğrularak. Start atışı ile başlayan engelli bir koşu, kimimiz takıldığı engelleri ayağında sürükleyerek devam ediyor koşusuna, kimi de öndekinin peşinde giderek engele takılmadan koşuyor.
“insani arsızlık” istenmediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Doğa haykırıyor bunu.. kulaklarımız tıkalı hala hayata tutunmamızı sağlayacak “sahte güzellikler” arayışındayız.

Yanındaki minik yaratığın çıkardığı sesler zihninde çalkalanıyor. O tiz sesli yaratık -alıştığı üzere- yapılmasını istediği bir şey için zırlıyor annesinin eteklerine yapışarak.

“annen öldü minik domuz”

Bedenen ölü sayılmaz be! Tamam, gözleri denizden bir gün önce çıkmış balığınki gibi baksa da yaşayan iki organı var. Biri zırlak bir yaratık çıkarmak için kullandığı vajinası, diğeri ise “hayatında tutunduğu güzellikleri” anlatan dili. Uğruna götverdiği güzellikler… çoktan ölmüş olan bir vücutta boş bir kafatasının duvarlarında yankılanan boş sözleri tekrarlayan bir ağız. Kendini yaşadığına ikna etmek ister gibi her şeyi yüksek sesle söylüyor. Ve o ağzın içinde yapış yapış kırmızı bir et kıpırdıyor. Ağzının bahçe çitlerine çarparken sözler binlerce tükürük zerresi yayıyor etrafa. Ve arada durup kendi yankısına kulak kabartırken bıçak ile çizilmiş gibi duran dudaklarını yalıyor hırsla.

“midem bulandı”

Dili yavaşça ağzını terk ediyor. Marakeşli esmer bir adamın nefesinde can bularak süzülen bir yılan gibi süzülüyor dil. Ve havada süzülürken salyangoz gibi ardında vıcık vıcık bir iz bırakıyor. Kıyamet meydanının keşmekeşinde ucunu sinsice havaya kaldırıyor. Kulakları yalayarak devam ediyor yoluna.

Ve o hala anlattıkça anlatıyor.

“ gözlerimi kapatıyorum”

Ama onu diğer tüm duyularınla hissedebilirsin. Teninde bir yumuşakçanın nemli dokunuşlarını hissedersin ve küf kokusu gitmez asla burnunun dibinden. Tüm kokuşmuşluğu ile hayatından bir anı paylaşmaktadır seninle ve orda bulunan herkesle.

Asla izin istemez..

“paylaşmadığınız zaman daha katlanılır oluyorsunuz”

Ama o değersiz rolünü oynayacağı bir sahne bulmanın mutluluğu ile gözleri ışıldayarak devam eder oyununa. Bir porno filmin alışıldık son sahnesinde esas adamın aletini sıvazlayıp memelerinin üzerine fışkıran spermlerine bakanın boş, kaymış bakışları ile bakar çevresine.

“anneni göm küçük domuz”
-Müsait bir yerde inecek var!

Ve tekrar sana ait sessizlik, eller cepte sukuneti soluyarak devam edersin yoluna. Arkandan sen söktüğün için engellere takılmadan ayak izlerine basarak gelenlere gülümsersin. Anlatacak bir şeyin yok, tutunmadan boşlukta sallanıyorsun ve kürtajla kazınmak için sıranı bekliyorsun sabırla.