8 Ekim 2008 Çarşamba

Bir Megalomal' ın Günlüğü -2-

ay dayanamicem
Teallam…
Peşimdeki şizofren yüzünden düştüğüm hallere bakın.
Herkes püfür püfür giyerken giydim üzerime uzun trençkot, taktım gözüme simsiyah gözlükleri etrafta kendimi göstermemeye çalışarak dolaşıyorum.

Sı-kıl-dım (hecelemeyi doğru mu yaptım?)

Ne kadar saklarsam saklıyayım yuvarlak vücut hatlarımdan tanıyorlar beni.
Neyse gözlüğü çıkarıp yeşil lens takmaya başlamıştım bir süredir zaten.
Ama ayol pek bi anlamlı bakmaya başladım.
Yeşil de bana yakışıyormuş canım(ne yakışmıyor ki ! çuval giysem hangi mağazadan aldın diye sorarlar)
Paltoyu da atıcam üstümden daral geldi artık!
Geçen dışarı çıkarken bi ara arkamda bi kıpırtı hissettim. Benim belalı şizo sanırken..
Teallammm….
Meğersem gaz kaçırıyomuşum da haberim yokmuş.
Kıpırtılar o yüzdenmiş.
Ehu ehu ehu….

Çatlicem…

Ama pek bi akıllıyım yane.. öyle bi gizlenmişim ki kimsecikler benim ben olduğumu yok onun ben olduğunu yok bu da olmadı onun, şunun bunun çocuğu olduğunu fark etmedi bile.
Ama çok üzücü sayın seyirciler..
ya da okuyucular
ya da her ikisi birden..

Yani dostlarım da olmasa beni kimsecikler fark etmiyor. Kıçımı yırttım yahu ne maymunluklar yaptım.
Çalayazdım,
düşeyazdım,
sileyazdım.
olmuyor.
Ben var ya ben.. benim kim olduğumu bilmeleri gerek.

-Kandırık yaptım. Sizi kandırdım ölü numarasına yattım desem.. cik ben geldim, hiç gitmedim ki, ben hep buradaydım desem..peşimde bi şizo var ondan gizleniyordum desem..
Size döndüm desem..
Aç kaldım susuz kaldım
İlgisiz kaldım
Hayın karanlıktı şizo desem..
İlgilenip de bulamayacaklar için Ahmet Arif şiirinden aparma yaptım.. ne akıllı ve yaratıcı bi kadınım ben yaw. Kendimi çok sefiyorum.
-evet kızım çık gizlendiğin yerden.. sür bolca fondötenini parlat yüzünü beyazlat( neden esmer doğmuşum ki belki de tek kusurum) ve göster kendini
Ben döndüm..
Yaslı gittim, şen geldim açın koynunuzu dostlar ben geldimm…….
Şimdilik byez, kib, öptüm…

Neyse megalomalı burada biraz bırakalım.. Bir filmden alıntı ile sözü bitirelim. :

“Bütün karın bölgesi aşağı yukarı hareket ediyor. Sen de osuruktan kelimeleri anlamaya çalışıyorsun.
Daha önce duyduklarıma hiç benzemiyordu.
Coşkulu, kalın, sulu bir sesti.
Koklanabilen bir ses.
Karnavalda çalışıyordu.
Sanki yeni bir vantrolog gösterisi gibi başlıyordu.
Bir süre sonra kıç kendi adına konuşmaya başladı.
İçeri hiç hazırlık yapmadan giriyordu.
Kıçı da her seferinde doğaçlama söylüyor ve şakayı ona geri paslıyordu.
Ardından diş gibi ufak...
törpümsü, bükülmeyen kancalar geliştirdi ve yemeye başladı.
Başta zekice olduğunu düşündü ve bununla ilgili bir numara geliştirdi...
...ancak kıç deliği pantolonu delip sokaklarda konuşmaya...
ve eşit haklar istediğini bağırmaya başladı.
Sarhoş bile oluyordu.Ağlama nöbetlerine giriyor...
herhangi bir ağız gibi öpülmek istiyordu.
Sonunda sürekli konuşmaya başladı.
Bloklarca ötede bile duyabiliyordunuz ve ona susması için bağırıyordunuz.
Adam önce onu yumruğu ile dövdü...
mumla bile tıkadı ama...
Hiçbiri işe yaramadı ve kıç deliği sonunda ona şöyle dedi:
“Sonunda susan sen olacaksın. Ben değil."
Çünkü sana artık buralarda ihtiyacımız yok."
Konuşabiliyor, yiyebiliyor ve sıçabiliyorum.”
Bunun ardından adam sabahları ağzının her tarafında...
kurbağa yavrusunun kuyruğu gibi saydam bir jöle ile uyanmaya başladı.
Adam ağzını silmeye çalıştığında parçalar...
yanan benzin jölesi gibi ellerine yapışıyor ve orada büyüyordu.
En sonunda bütün ağzı tamamen mühürlendi...
gözleri dışında tüm kafası kendiliğinden düşüverdi.
Kıç deliğinin yapamadığı tek şey görmekti.
Gözlere ihtiyacı vardı.
Ama sinir bağlantıları tıkanmış...
içlerine sızılmış ve dumura uğramıştı.
Beyin artık emir veremiyordu.
Kafatasının içine sıkışmış...
mühürlenmişti.
Bir an için beynin...
gözlerin arkasındaki sessiz, çaresiz acı çekişini görebilirdiniz.
Ve en sonunda beyin öldü...
...çünkü gözler sönmüştü.
Gözlerin içinde, bir sapın ucundaki yengecin gözlerinden fazla duyum yoktu.”

Çıplak şölen